Her şeyin anlamsızlaştığı anlarda, yaşam motivasyonunu nereden bulur insan??? Umut etmek,hayal kurmak,geçmişi düşünmek,yaratmak... anlamsız geliyorsa....Uzun bir tünele girmek gibi..Sonunda gün ışığı var mı bilinmez...Gün ışığı yakar mı o da bilinmez...
Kısırlaştırılmış ruhlar,bir tünelden diğerine geçerken arada ışıkla karşılaştıkları biricik anları saklar, ruhlarının en karanlık yerine koyarlar...
havadan,sudan,yolculuklardan,işten,güçten,mutluluk-lardan,mutsuzluklardan...havada leyleği görme olasılığım olduğu her andan...
9 Ekim 2012 Salı
25 Ağustos 2012 Cumartesi
doğu karadeniz seni kucaklar...
TÜRK HOPA DAAA??
İstanbuldan bir arife günü çıkılan yol 24 saat sonra Artvin Hopa da son buldu.Karadeniz kıyılarından akıp giden yol ; sol tarafımda,koyu mavi deniz,yorgun ve kapanmak isteyen gözlerimi açık tutmam için zorluyordu beni...Sağ tarafımda ise Marmara nın yeşilinin Karadeniz in yeşiline döndüğü Samsun itibarı ile yamaçlardaki ormanlar....İklim ve insanlar...Bu coğrafyanın bir parçası gibi....Sadece arada kötü bir hastalık gibi beliren çirkin binalar...Bir de yeşil dağların arasından fısıldayan tehdit dolu Hes projeleri ...Otuz saniye içinde sizinle yakın akrabalık derecesine kadar yaklaşabilen insanların ard niyetsiz yardımseverlikleri insana güven veriyor...Muhlama ve peynir eritmesi her sofranın vazgeçilmezi sanırım...yani tereyağ,mısır unu ve peynir...turşu kavurmaları ve bir de balık mevsimi ise hamsi,hamsili ekmek,hamsili plav,hamsili herşey...
Bir birine birer saat uzaklıktaki şehirler de kendi içlerinde dağınık... SAMSUN,ÇARŞAMBA,ÜNYE,FATSA,ORDU,GÜLYALI,BULANCAK,GİRESUN,KEŞAB, YOLAĞIZI,DÜZKÖY,DEĞİRMEN AĞIZI,ESPİYE,TİREBOLU,GÖRELE,BEŞİKDÜZÜ, VAKFIKEBİR,TRABZON,SÜRMENE,RİZE,ÇAYELİ,PAZAR,FINDIKLI,ARHAVİ,HOPA,KEMALPAŞA,SARP.
Her şehirin merkezi deniz kenarına en yakın nokta gibi gözüküyor..dağların ve çay bahçelerinin izin verdiği kadar genişleyebilmiş şehirler...bu yüzden de yükseklere çıktıkça insansız doğanın ,tüm gücüyle var olduğu ormanlar,patikalar,şelaleler ve yaylalar ortaya çıkıyor...Bunlardan bir tanesi de Çifte Köprü ve devamında ki MENÇUNA şelalesi...17. ya da 18. y.y da Osmanlı döneminde yapıldığı bilinen,iki akarsu üstüne ayrı ayrı yapılmış 2 köprüden oluşan ÇİFTE KÖPRÜ , oldukça başarılı bir restorasyondan geçmiş...
Köprünin sol tarafında dikkatli bakınca görebilinen MENÇURA ŞELALESİ oku nu takip edecekseniz,arabanız 4x4 değilse ya arabanızı tamire sanayi ye götürmeyi göze almalısınız ya da arabanızı burakıp yürümeyi göze almalısınız...zaten arabanız arazi arabası olsada ahşap köprüye kadar gidebilirsiz.ordan sonrası her koşulda orta seviye zorluk derecesindeki trekking parkuru...zaman zaman zorlansanızda şelaleye çıktığınızda buna değeceğini bilmelisiniz...dar bir patikadan yukarı tırmanış sırasında iyi bir trekkig ayakkabısı herşeyi kolaylaştıracaktır...şelaleye çıktığınızda ise ilk önce sağ tarafınızda gördüğünüz akan su sizi yanıltmasın..kafanızı sola çevirdiğinizde bakmaya doyamayacağınız..yaklaşık 100m den dökülen su, tek bir yerden geliyormuş gibi gözükse de,dikkatli bakıldığında birçok kaynaktan çıktığı anlaşılmakta..
burdan dönüşte oksijenin ve yürüyüşün de etkisi ile çok acıkacaksınız...yol kenarındaki yeni yeni var olmaya çalışan restoranda karnınızı doyurabilirsiniz...bir aile girişimi olduğu çok belli olan mekan, kalabalıklaşınca bocalasa da, insanların genel profilinde ki sıcaklık ve samimiyet geç gelen servis ve aceleyle yapılmış yemeklere kızmanızı engelliyor..:-)))
vee BATUM...1tl ye sarp sınır kapısından geçiş yapabildiğiniz bu kent için yaklaşık 1 gün 1 gece geçirmeniz yeterli olacak aslında----tabi 1-2 saat Türk tarafındaki kapıda geçiş kağıdınızı almak için beklemeyi göze almalısınız--- ...sarp sınır kapısında kolaylaştırılmış geçiş uygulaması ile Türklerin uğrak yeri olmuş burası....benzin,sigara ve içkinin çok ucuz olması ayrıca adım başı kumarhanelerin olması Batum halkını kalkındırmış gözüküyor...Birçok Türk inşaat firmasının faaliyet gösterdiği Batum, sanki inşaat ve tadilat şehri gibi,şu sıralar...hummalı bir çalışma dikkati çekiyor .... Sovyetler döneminden kalan yüksek ve olabildiğince çirkin binalar yıkılmak üzere olsa da insanlar hala oturmakta...zaman zaman kiliseler dışında estetik binalar da karşımıza çıkıyor tabi ki...En güzel yerler tabi ki yine deniz kenarında..uzun ve büyük plajları ile ünlü bu şehir de denize girip güneşlenmek isterseniz bulabileceğiniz bir çok alternatif var...Şehrin gündüz halini gördüy- seniz 'yeter bitti gidelim!' demeyin..1,2 saat olsa da gece halini de görmelisiniz...baştan sona ışıklandırılan şehir..gece tüm kusurlarını da saklamayı başararak hoş bir anbiyans yakalamış...sabahın erken saatleri ile bal kabağına dönüşen şehir,hızlı bir gece hayatı vaat ediyor...hele de kumar oynamak varsa planlarınız arasında,seçeneğiniz çok fazla...şehirde bol bol Türk plakalı araçlar,Türk dükkanları göreceksiniz...Hatta Sarp a giden dolmuşların nereden kalktığını sorduğumuz bir Batumlu ile anlaşmaya çalışırken, ingilizce-türkçe ortaya karışık kendimizi ifade etme çabamız, Batumlu gencin ''TÜRK HOPA DAA??''diye sorması ile son buldu....Ve HAÇAPURİ...Yani içine yumurta kırılmış,teryağ taklidi yapan margarin konulmuş pide...her yerde rastlayacağınız bu ekmeğin açık ve kapalı versiyonları bulunuyor..hepsine haçapuri deniyor..yerel halkında pek bi sevdiği bu ekmek tabi ki kuru kuru gitmiyor..yanında mutlaka oraya özgü armut suyu gazozu ya da limonata için...ya da her köşe başında rahatlıkla rastlayacağınız tek fıçıdan oluşan bira istasyonlarından alacağınız soğuk bir bira....bira tiryakilerine benden uyarı ; gazı kaçmış efes biraya benziyor...dönüşte ucuz içki ve sigara almayı kafanıza koyduysanız sınır kapısının hemen yanındaki dükkanlar hiç fena değil....ayrıca vaktiniz varsa Batum a 1 saat uzaklıktaki botanik parkı ve yol boyunca sağ tarafınızda dağların eteklerinde göreceğiniz kilise,katedral gibi yapılarda görülmeye değer...8 saatlik Batumi gezisinden bana kalanları size aktarmaya çalıştım...
İstanbuldan bir arife günü çıkılan yol 24 saat sonra Artvin Hopa da son buldu.Karadeniz kıyılarından akıp giden yol ; sol tarafımda,koyu mavi deniz,yorgun ve kapanmak isteyen gözlerimi açık tutmam için zorluyordu beni...Sağ tarafımda ise Marmara nın yeşilinin Karadeniz in yeşiline döndüğü Samsun itibarı ile yamaçlardaki ormanlar....İklim ve insanlar...Bu coğrafyanın bir parçası gibi....Sadece arada kötü bir hastalık gibi beliren çirkin binalar...Bir de yeşil dağların arasından fısıldayan tehdit dolu Hes projeleri ...Otuz saniye içinde sizinle yakın akrabalık derecesine kadar yaklaşabilen insanların ard niyetsiz yardımseverlikleri insana güven veriyor...Muhlama ve peynir eritmesi her sofranın vazgeçilmezi sanırım...yani tereyağ,mısır unu ve peynir...turşu kavurmaları ve bir de balık mevsimi ise hamsi,hamsili ekmek,hamsili plav,hamsili herşey...
Bir birine birer saat uzaklıktaki şehirler de kendi içlerinde dağınık... SAMSUN,ÇARŞAMBA,ÜNYE,FATSA,ORDU,GÜLYALI,BULANCAK,GİRESUN,KEŞAB, YOLAĞIZI,DÜZKÖY,DEĞİRMEN AĞIZI,ESPİYE,TİREBOLU,GÖRELE,BEŞİKDÜZÜ, VAKFIKEBİR,TRABZON,SÜRMENE,RİZE,ÇAYELİ,PAZAR,FINDIKLI,ARHAVİ,HOPA,KEMALPAŞA,SARP.
Her şehirin merkezi deniz kenarına en yakın nokta gibi gözüküyor..dağların ve çay bahçelerinin izin verdiği kadar genişleyebilmiş şehirler...bu yüzden de yükseklere çıktıkça insansız doğanın ,tüm gücüyle var olduğu ormanlar,patikalar,şelaleler ve yaylalar ortaya çıkıyor...Bunlardan bir tanesi de Çifte Köprü ve devamında ki MENÇUNA şelalesi...17. ya da 18. y.y da Osmanlı döneminde yapıldığı bilinen,iki akarsu üstüne ayrı ayrı yapılmış 2 köprüden oluşan ÇİFTE KÖPRÜ , oldukça başarılı bir restorasyondan geçmiş...
Köprünin sol tarafında dikkatli bakınca görebilinen MENÇURA ŞELALESİ oku nu takip edecekseniz,arabanız 4x4 değilse ya arabanızı tamire sanayi ye götürmeyi göze almalısınız ya da arabanızı burakıp yürümeyi göze almalısınız...zaten arabanız arazi arabası olsada ahşap köprüye kadar gidebilirsiz.ordan sonrası her koşulda orta seviye zorluk derecesindeki trekking parkuru...zaman zaman zorlansanızda şelaleye çıktığınızda buna değeceğini bilmelisiniz...dar bir patikadan yukarı tırmanış sırasında iyi bir trekkig ayakkabısı herşeyi kolaylaştıracaktır...şelaleye çıktığınızda ise ilk önce sağ tarafınızda gördüğünüz akan su sizi yanıltmasın..kafanızı sola çevirdiğinizde bakmaya doyamayacağınız..yaklaşık 100m den dökülen su, tek bir yerden geliyormuş gibi gözükse de,dikkatli bakıldığında birçok kaynaktan çıktığı anlaşılmakta..
burdan dönüşte oksijenin ve yürüyüşün de etkisi ile çok acıkacaksınız...yol kenarındaki yeni yeni var olmaya çalışan restoranda karnınızı doyurabilirsiniz...bir aile girişimi olduğu çok belli olan mekan, kalabalıklaşınca bocalasa da, insanların genel profilinde ki sıcaklık ve samimiyet geç gelen servis ve aceleyle yapılmış yemeklere kızmanızı engelliyor..:-)))
vee BATUM...1tl ye sarp sınır kapısından geçiş yapabildiğiniz bu kent için yaklaşık 1 gün 1 gece geçirmeniz yeterli olacak aslında----tabi 1-2 saat Türk tarafındaki kapıda geçiş kağıdınızı almak için beklemeyi göze almalısınız--- ...sarp sınır kapısında kolaylaştırılmış geçiş uygulaması ile Türklerin uğrak yeri olmuş burası....benzin,sigara ve içkinin çok ucuz olması ayrıca adım başı kumarhanelerin olması Batum halkını kalkındırmış gözüküyor...Birçok Türk inşaat firmasının faaliyet gösterdiği Batum, sanki inşaat ve tadilat şehri gibi,şu sıralar...hummalı bir çalışma dikkati çekiyor .... Sovyetler döneminden kalan yüksek ve olabildiğince çirkin binalar yıkılmak üzere olsa da insanlar hala oturmakta...zaman zaman kiliseler dışında estetik binalar da karşımıza çıkıyor tabi ki...En güzel yerler tabi ki yine deniz kenarında..uzun ve büyük plajları ile ünlü bu şehir de denize girip güneşlenmek isterseniz bulabileceğiniz bir çok alternatif var...Şehrin gündüz halini gördüy- seniz 'yeter bitti gidelim!' demeyin..1,2 saat olsa da gece halini de görmelisiniz...baştan sona ışıklandırılan şehir..gece tüm kusurlarını da saklamayı başararak hoş bir anbiyans yakalamış...sabahın erken saatleri ile bal kabağına dönüşen şehir,hızlı bir gece hayatı vaat ediyor...hele de kumar oynamak varsa planlarınız arasında,seçeneğiniz çok fazla...şehirde bol bol Türk plakalı araçlar,Türk dükkanları göreceksiniz...Hatta Sarp a giden dolmuşların nereden kalktığını sorduğumuz bir Batumlu ile anlaşmaya çalışırken, ingilizce-türkçe ortaya karışık kendimizi ifade etme çabamız, Batumlu gencin ''TÜRK HOPA DAA??''diye sorması ile son buldu....Ve HAÇAPURİ...Yani içine yumurta kırılmış,teryağ taklidi yapan margarin konulmuş pide...her yerde rastlayacağınız bu ekmeğin açık ve kapalı versiyonları bulunuyor..hepsine haçapuri deniyor..yerel halkında pek bi sevdiği bu ekmek tabi ki kuru kuru gitmiyor..yanında mutlaka oraya özgü armut suyu gazozu ya da limonata için...ya da her köşe başında rahatlıkla rastlayacağınız tek fıçıdan oluşan bira istasyonlarından alacağınız soğuk bir bira....bira tiryakilerine benden uyarı ; gazı kaçmış efes biraya benziyor...dönüşte ucuz içki ve sigara almayı kafanıza koyduysanız sınır kapısının hemen yanındaki dükkanlar hiç fena değil....ayrıca vaktiniz varsa Batum a 1 saat uzaklıktaki botanik parkı ve yol boyunca sağ tarafınızda dağların eteklerinde göreceğiniz kilise,katedral gibi yapılarda görülmeye değer...8 saatlik Batumi gezisinden bana kalanları size aktarmaya çalıştım...
8 Ağustos 2012 Çarşamba
buğulu bir pencerenin arkasından baktığım hayatım, kendi kendini temizliyor..aslında hoşnut olmadığım ,sorusu bir kenarda kalmış herşey birbir hayatımdan çıkıyor...iki yüzlü insanlar,dengesiz algılar yok oluyor...bedellerini peşin ödediğim mutlulukların aslında hiç olmadığınıbu durum bana sunulan 2.bir şans mı acaba???neden olmasın..:-)))
8 Mayıs 2012 Salı
sonu ve başı olmayan,köşeleri yürek parçalayan bir şey aramızdaki..kaçtıkça yakalayan,yakalandığında acılarla kutsayan şey...tarifi yok,cümleleri yok...sızısı hiç geçmeyen,ilacı olmayan.mekan,zaman tanımayan huzurun ,nefterle birleşebildiği imkansız şey....altı yılda bir patlayan bir yanardağ........
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)