30 Ekim 2011 Pazar

düşünüyorum,konuşuyorum,ağlıyorum,izliyorum,küfrediyorum...depremi yaşayan insanların çaresizliklerini,insan olmanın getirdiği zayıflıklarını,acılarını,yoksulluklarını gördükçe içim acıyor...1 hatadır üstlerine titreyenlerin 1 ay sonra ortadan kaybolacaklarını bilmek kahrediyor beni..televizyonun yansıttıkları beynime kazınırken bu ülkenin hiç bitmeyen hengamesinde kayboluyorum..bugüne kadar yapmak isteyipte yapamadıklarımı gözden geçiriyorum bol bol.

10 Ekim 2011 Pazartesi

savaş bitti.aşk bitti.söz bitti...gidiyorum,tam da sen giderken...kendi küçük dünyalarımıza tek elle tutunmuş,aşşağıya bakarken,düşmekte olduğumuzu,yere çakılmak üzere olduğumuzu göremedik...
oysa tutuna bilseydik birbirimize farklı olurdu herşey..yapamadık...gördük birbirimizi,anlamadık...çirkinleşti tüm dünya...yorulduk,yorduk...içi boşalmış,kof bir meyve gibi,yere düştük...yuvarlandık,tutunamadık...şimdi bir köşede çürümeye terk ettik bizi...sözlerimizi,yeminlerimizi tutmaya bile cesaret edemedik...
insan, başlayanı sezemez ama biteni bilir ya,söz bitince,sözcükler anlamını yitirince gidilir...gidiyorum....

8 Ekim 2011 Cumartesi

insan;dünyanın kanserli hücresi..

dünya yaşayan bir organizmaysa, dağlardan,denizlerden,havadan,,ağaçlardan,bitkilerden,hayvanlardan ve insanlardan  oluşuyorsa,insan kanserli hüccre gibi çoğalıp,dünyayı yok ediyor...onu zehirliyor,bitkin düşürüyor...müdehale ettiği herşey dünyayı hasta ediyor...kim bilir,belki de uzay dediğimiz bir canlı ve bizde uzayın bir organını oluşturan dünya da çogalan kanserli hücreleriz...üstelik bu yolda hızla ilerlememizi sağlayan mottolarımız bile var:CONSUME,OBEY,DİE!!!!




5 Ekim 2011 Çarşamba

alaçatı-taş ile rüzgarın aşkı..

izmir hava alanından Alaçatı ya dümdüz bir yolla ulaşıyorsunuz..Alaçatı nın girişine aldanmayın sakın..Kırık dökük,dağınık,görmemezlikten gelinen sanayi bölgesini geçin...Hatta en kısa zamanda arabanızı park edin ve yürümeye başlayın...Yokuşlu ara sokakların taştan bir ağacın dalları  gibi alaçatının meydanına ,yani gövdesine bağlandığı bu yerde küçük ama büyük bir estetik duygusuyla dekore edilmiş dükkanlar karşılayacak sizi..
Begonvillerin şevkatle sardığı taş yapıların arasında yürümeye başladığınızda,tatlı tatlı size hoşgeldin diyen rüzgara bir selam verin..içeriye araba girmediği için tertemiz havadan derin bir nefes ödünç alın ve Orta Kahve de kahvenizi yudumlamaya başlayın...Şimdi ara sokalar gözünüze çarpmaya başlayacak..Zaman kaybetmeden girin bir tanesine..Merak etmeyin kaybolmazsınız.Her sokak meydana bağlanıyor..2 katlı cumbalı zamana meydan okuyan taş evlerin kimisi kendi şahsına münhasır butik oteller haline getirildiği için hoşunuza giden hangisi olursa kapısını çalın..Sıcak bir gülümsemeyle karşılanacağınıza eminim...Sizi rahat ettirmek için tüm içtenliği ile bu kasabaya aşık olmuş insanlar onlar..
Yürüdüğünüz sokakların tarihi M.Ö 7. y.y kadar uzanıyor...İon birliğinin gözbebeği olan şehir sanatın bir çok dalında yol gösterici olmuş.Sonra Roma uygarlığı ile birlikte Bizans ın parlak günlerini yaşamış.Osmanlılı nın erken dönemlerinde ise ordunun bir kısmı yerleşmiş buraya...O dönemde büyük bir deprem geçiren Sakız Adası ndaki rumlar osmanlı tarafından alaçatıya davet edilmiş...Bu davet üzerine bölgeyi kalkındıran rumlar ile müslümanlar barış içinde yaşamışlar...19.yy lın sonuna kadar üzüm ve şarap cenneti olarak var olan alaçatı 1900 lerdeki mübadelelere kadar savaşlar ve hastalıklar yüzünden yurtsuz kalan bir çok halkı bağrına basmış, fakat dünyada son kez uygulanan mübadele ile bu topraklara can veren rum halkını zorunlu olarak uğurlamış.Aynı şekildeYunanistan dan,  toprağından koparılan türkler yerleştirilmiş.Üzüm ve zeytin bahçeleri tütün ve hayvancılık için kullanılmaya başlamış.Yurtlarından,topraklarından olan insanların çaresizliğine rüzgar yetişmiş.rüzgar sörfü için dünyadaki en uygun yerlerden biri olan Alaçatı yaklaşık 20 yıldır turizmle can buluyor.Yolu düşen herkesi büyüleyen mimarisi,rüzgarı ve dingin egeliliği ile güzel bir tatil alternatifi..
Ara sokaklarında kaybolduğunuzda fotograflayacak çok şey göreceksiniz.Ama şiddetle tavsiye edeim ki eylül ve ekim aylarını tercih etmelisiniz.Daha sakin,daha rahat olmak isterseniz...
Ayrıca şiddetle tavsiye ederim ki;ROSEMARY de şarap eşliğinde yemek,
CHIGDEM BUTİK OTEL de konaklama,
İMREN PASTANESİNDE tatlı,
AYA YORGİ KOYU nda çeşit çeşit balıklarla yüzme,
arasokalarda karşınıza çıkacak eskicilerden kimbilir neler görüp geçirmiş bir kaç parça ev eşyası.
değirmenlerin önündeki kahvede çay....