havadan,sudan,yolculuklardan,işten,güçten,mutluluk-lardan,mutsuzluklardan...havada leyleği görme olasılığım olduğu her andan...
27 Aralık 2011 Salı
gitmek
başka çözüm kalmadı:kaçmak...maalesef kendimle...ondan kaçamıyor insan çünkü...kendini ispat etmeye çalışanlardan yoruldum,sıkıldım...yok olunca belki de onlarda rahatlarlar,huzura kavuşurlar diye gitme eylemine başvurdum. herşey zor olacak...olsun...kolay olmadı hiç bir şey zaten...yeniden var olma çabasıdır bu hiç kuşkusuz.zor olsun da anlamlı olsun derdindeyim aslında...yalnız olmamak için çıkılan yolda insan daha çok yalnızlaşıyor bunu öğrendim...gözünü dikmiş bana bakan 32 yıllık hayatım artık gitmek istiyor.kendim için bir şey sadece bir şey yapmak bile bir adım benim için,o yüzden gidiyorum...
30 Kasım 2011 Çarşamba
yine
umarım vaktim olurda yazabilirim....yeni bir iş,yeni bir set..yani sadece uyku ve iş in olduğu bir hayat...olsun..hayat devam ediyor ve güzel olacak...
24 Kasım 2011 Perşembe
horlama,uyku,antioksidan,izleyiciler,widget,gadget ekle
gecenin bu vaktinde,içerden gelen horlama sesiyle,ben ve bir grup uykusuz hücre anlamsız cümlelerin peşinde koşuyoruz.kimin umurunda ki!diyesim var..desem ne olacak..nasıl olsa ben ve ben varız burda...şimdi uyku beni sarsa,sarmalasa...kabusları kışkışlasa...horlamayı sustursa...iç sesimi bi kaşık su da boğsa...FENA OLMAZDI!!!
bakhavadaleylekvar: zamanın kıymeti
bakhavadaleylekvar: zamanın kıymeti: şu insan ne acayip mahlukat...zamana esir,zaman da ona.. zamanı kendi kendine kısıtlayan insan sonrada kendisini zamana göre kısıtlıyor.
23 Kasım 2011 Çarşamba
zamanın kıymeti
şu insan ne acayip mahlukat...zamana esir,zaman da ona..
zamanı kendi kendine kısıtlayan insan sonrada kendisini zamana göre kısıtlıyor.
zamanı kendi kendine kısıtlayan insan sonrada kendisini zamana göre kısıtlıyor.
22 Kasım 2011 Salı
15 Kasım 2011 Salı
14 Kasım 2011 Pazartesi
12 Kasım 2011 Cumartesi
bu gece okan bayülgen i izlemek bile umutlandırmıyor beni...
genç bir gazeteci, mükemmel kamufle edilmiş ,sinsice yıkılmayı bekleyen, tehlikeli 5,6 lık bir umarsızlığın,cahilliğin ve dolandırıcılığın altında kalırken , kendi evinde tehlikesiz 9,2 lık sarsıntıyı yaşamış ,dünyanın başka bir köşesindeki çaresiz insanlara yardım etmek için , japonya dan gelmiş bir doktor da aynı kaderi paylaşıyor...
kulağımda çınlıyor sürekli,''hasar tespit heyetimize güvensinler,içeri geçip otursunlar..''.nasılda rahat rahat konuşuyorlardı...bugün de işte o kadar rahat başsağlığı dileyebiliyorlar.ahlaksızlık,dolandırıcılık ve cahillik hiç bu kadar yoğun hissettirmemişti kendini belkide.
belkide 'Allah devletimize zeval vermesin' diyen halk, 'ama bakın devlet aslında çok seviyor gazetecilerini,onları bile düşünüyor,bir okulu onlara tahsis etti 'diye haber yapan televizyon kanalı.bir gün, ikiyüzlü olamamayı öğrenirse BU ÜLKEDE BİR UMUT VAR OLABİLİR...
genç bir gazeteci, mükemmel kamufle edilmiş ,sinsice yıkılmayı bekleyen, tehlikeli 5,6 lık bir umarsızlığın,cahilliğin ve dolandırıcılığın altında kalırken , kendi evinde tehlikesiz 9,2 lık sarsıntıyı yaşamış ,dünyanın başka bir köşesindeki çaresiz insanlara yardım etmek için , japonya dan gelmiş bir doktor da aynı kaderi paylaşıyor...
kulağımda çınlıyor sürekli,''hasar tespit heyetimize güvensinler,içeri geçip otursunlar..''.nasılda rahat rahat konuşuyorlardı...bugün de işte o kadar rahat başsağlığı dileyebiliyorlar.ahlaksızlık,dolandırıcılık ve cahillik hiç bu kadar yoğun hissettirmemişti kendini belkide.
belkide 'Allah devletimize zeval vermesin' diyen halk, 'ama bakın devlet aslında çok seviyor gazetecilerini,onları bile düşünüyor,bir okulu onlara tahsis etti 'diye haber yapan televizyon kanalı.bir gün, ikiyüzlü olamamayı öğrenirse BU ÜLKEDE BİR UMUT VAR OLABİLİR...
3 Kasım 2011 Perşembe
2011 yıl sonu grip salgını sezonu
kurumaktan şişen dudaklarım,tamamen tıkalı burnum ve titreyen vücudum...4gün kadar önce böyle uyandım...geçmek bilmeyen grip, bağışıklık sistemimi patlatmasıyla kalmayıp,sanırım beynimi de işgal etti...ülkemin gündemi depresyona girmek hatta hastalanıp ölmek için yeter de artar durumdayken bir de bol insan sıvılı griple mücadele halindeyim.....kendimi kapattığım evimin duvarlarında ben,mikroplarım,televizyonun ışığı ve sesi...
mikropları yenebilirsem,moda kemal de gidip bir orta kahve içicem...bunun şerefine yıllardır çektiğim moda sahil fotog.larının bir kısmını paylaşıyorum....
30 Ekim 2011 Pazar
düşünüyorum,konuşuyorum,ağlıyorum,izliyorum,küfrediyorum...depremi yaşayan insanların çaresizliklerini,insan olmanın getirdiği zayıflıklarını,acılarını,yoksulluklarını gördükçe içim acıyor...1 hatadır üstlerine titreyenlerin 1 ay sonra ortadan kaybolacaklarını bilmek kahrediyor beni..televizyonun yansıttıkları beynime kazınırken bu ülkenin hiç bitmeyen hengamesinde kayboluyorum..bugüne kadar yapmak isteyipte yapamadıklarımı gözden geçiriyorum bol bol.
10 Ekim 2011 Pazartesi
savaş bitti.aşk bitti.söz bitti...gidiyorum,tam da sen giderken...kendi küçük dünyalarımıza tek elle tutunmuş,aşşağıya bakarken,düşmekte olduğumuzu,yere çakılmak üzere olduğumuzu göremedik...
oysa tutuna bilseydik birbirimize farklı olurdu herşey..yapamadık...gördük birbirimizi,anlamadık...çirkinleşti tüm dünya...yorulduk,yorduk...içi boşalmış,kof bir meyve gibi,yere düştük...yuvarlandık,tutunamadık...şimdi bir köşede çürümeye terk ettik bizi...sözlerimizi,yeminlerimizi tutmaya bile cesaret edemedik...
insan, başlayanı sezemez ama biteni bilir ya,söz bitince,sözcükler anlamını yitirince gidilir...gidiyorum....
oysa tutuna bilseydik birbirimize farklı olurdu herşey..yapamadık...gördük birbirimizi,anlamadık...çirkinleşti tüm dünya...yorulduk,yorduk...içi boşalmış,kof bir meyve gibi,yere düştük...yuvarlandık,tutunamadık...şimdi bir köşede çürümeye terk ettik bizi...sözlerimizi,yeminlerimizi tutmaya bile cesaret edemedik...
insan, başlayanı sezemez ama biteni bilir ya,söz bitince,sözcükler anlamını yitirince gidilir...gidiyorum....
8 Ekim 2011 Cumartesi
insan;dünyanın kanserli hücresi..
dünya yaşayan bir organizmaysa, dağlardan,denizlerden,havadan,,ağaçlardan,bitkilerden,hayvanlardan ve insanlardan oluşuyorsa,insan kanserli hüccre gibi çoğalıp,dünyayı yok ediyor...onu zehirliyor,bitkin düşürüyor...müdehale ettiği herşey dünyayı hasta ediyor...kim bilir,belki de uzay dediğimiz bir canlı ve bizde uzayın bir organını oluşturan dünya da çogalan kanserli hücreleriz...üstelik bu yolda hızla ilerlememizi sağlayan mottolarımız bile var:CONSUME,OBEY,DİE!!!!
5 Ekim 2011 Çarşamba
alaçatı-taş ile rüzgarın aşkı..
izmir hava alanından Alaçatı ya dümdüz bir yolla ulaşıyorsunuz..Alaçatı nın girişine aldanmayın sakın..Kırık dökük,dağınık,görmemezlikten gelinen sanayi bölgesini geçin...Hatta en kısa zamanda arabanızı park edin ve yürümeye başlayın...Yokuşlu ara sokakların taştan bir ağacın dalları gibi alaçatının meydanına ,yani gövdesine bağlandığı bu yerde küçük ama büyük bir estetik duygusuyla dekore edilmiş dükkanlar karşılayacak sizi..
Begonvillerin şevkatle sardığı taş yapıların arasında yürümeye başladığınızda,tatlı tatlı size hoşgeldin diyen rüzgara bir selam verin..içeriye araba girmediği için tertemiz havadan derin bir nefes ödünç alın ve Orta Kahve de kahvenizi yudumlamaya başlayın...Şimdi ara sokalar gözünüze çarpmaya başlayacak..Zaman kaybetmeden girin bir tanesine..Merak etmeyin kaybolmazsınız.Her sokak meydana bağlanıyor..2 katlı cumbalı zamana meydan okuyan taş evlerin kimisi kendi şahsına münhasır butik oteller haline getirildiği için hoşunuza giden hangisi olursa kapısını çalın..Sıcak bir gülümsemeyle karşılanacağınıza eminim...Sizi rahat ettirmek için tüm içtenliği ile bu kasabaya aşık olmuş insanlar onlar..
Yürüdüğünüz sokakların tarihi M.Ö 7. y.y kadar uzanıyor...İon birliğinin gözbebeği olan şehir sanatın bir çok dalında yol gösterici olmuş.Sonra Roma uygarlığı ile birlikte Bizans ın parlak günlerini yaşamış.Osmanlılı nın erken dönemlerinde ise ordunun bir kısmı yerleşmiş buraya...O dönemde büyük bir deprem geçiren Sakız Adası ndaki rumlar osmanlı tarafından alaçatıya davet edilmiş...Bu davet üzerine bölgeyi kalkındıran rumlar ile müslümanlar barış içinde yaşamışlar...19.yy lın sonuna kadar üzüm ve şarap cenneti olarak var olan alaçatı 1900 lerdeki mübadelelere kadar savaşlar ve hastalıklar yüzünden yurtsuz kalan bir çok halkı bağrına basmış, fakat dünyada son kez uygulanan mübadele ile bu topraklara can veren rum halkını zorunlu olarak uğurlamış.Aynı şekildeYunanistan dan, toprağından koparılan türkler yerleştirilmiş.Üzüm ve zeytin bahçeleri tütün ve hayvancılık için kullanılmaya başlamış.Yurtlarından,topraklarından olan insanların çaresizliğine rüzgar yetişmiş.rüzgar sörfü için dünyadaki en uygun yerlerden biri olan Alaçatı yaklaşık 20 yıldır turizmle can buluyor.Yolu düşen herkesi büyüleyen mimarisi,rüzgarı ve dingin egeliliği ile güzel bir tatil alternatifi..
Ara sokaklarında kaybolduğunuzda fotograflayacak çok şey göreceksiniz.Ama şiddetle tavsiye edeim ki eylül ve ekim aylarını tercih etmelisiniz.Daha sakin,daha rahat olmak isterseniz...
Ayrıca şiddetle tavsiye ederim ki;ROSEMARY de şarap eşliğinde yemek,
CHIGDEM BUTİK OTEL de konaklama,
İMREN PASTANESİNDE tatlı,
AYA YORGİ KOYU nda çeşit çeşit balıklarla yüzme,
arasokalarda karşınıza çıkacak eskicilerden kimbilir neler görüp geçirmiş bir kaç parça ev eşyası.
değirmenlerin önündeki kahvede çay....
Begonvillerin şevkatle sardığı taş yapıların arasında yürümeye başladığınızda,tatlı tatlı size hoşgeldin diyen rüzgara bir selam verin..içeriye araba girmediği için tertemiz havadan derin bir nefes ödünç alın ve Orta Kahve de kahvenizi yudumlamaya başlayın...Şimdi ara sokalar gözünüze çarpmaya başlayacak..Zaman kaybetmeden girin bir tanesine..Merak etmeyin kaybolmazsınız.Her sokak meydana bağlanıyor..2 katlı cumbalı zamana meydan okuyan taş evlerin kimisi kendi şahsına münhasır butik oteller haline getirildiği için hoşunuza giden hangisi olursa kapısını çalın..Sıcak bir gülümsemeyle karşılanacağınıza eminim...Sizi rahat ettirmek için tüm içtenliği ile bu kasabaya aşık olmuş insanlar onlar..
Yürüdüğünüz sokakların tarihi M.Ö 7. y.y kadar uzanıyor...İon birliğinin gözbebeği olan şehir sanatın bir çok dalında yol gösterici olmuş.Sonra Roma uygarlığı ile birlikte Bizans ın parlak günlerini yaşamış.Osmanlılı nın erken dönemlerinde ise ordunun bir kısmı yerleşmiş buraya...O dönemde büyük bir deprem geçiren Sakız Adası ndaki rumlar osmanlı tarafından alaçatıya davet edilmiş...Bu davet üzerine bölgeyi kalkındıran rumlar ile müslümanlar barış içinde yaşamışlar...19.yy lın sonuna kadar üzüm ve şarap cenneti olarak var olan alaçatı 1900 lerdeki mübadelelere kadar savaşlar ve hastalıklar yüzünden yurtsuz kalan bir çok halkı bağrına basmış, fakat dünyada son kez uygulanan mübadele ile bu topraklara can veren rum halkını zorunlu olarak uğurlamış.Aynı şekildeYunanistan dan, toprağından koparılan türkler yerleştirilmiş.Üzüm ve zeytin bahçeleri tütün ve hayvancılık için kullanılmaya başlamış.Yurtlarından,topraklarından olan insanların çaresizliğine rüzgar yetişmiş.rüzgar sörfü için dünyadaki en uygun yerlerden biri olan Alaçatı yaklaşık 20 yıldır turizmle can buluyor.Yolu düşen herkesi büyüleyen mimarisi,rüzgarı ve dingin egeliliği ile güzel bir tatil alternatifi..
Ara sokaklarında kaybolduğunuzda fotograflayacak çok şey göreceksiniz.Ama şiddetle tavsiye edeim ki eylül ve ekim aylarını tercih etmelisiniz.Daha sakin,daha rahat olmak isterseniz...
Ayrıca şiddetle tavsiye ederim ki;ROSEMARY de şarap eşliğinde yemek,
CHIGDEM BUTİK OTEL de konaklama,
İMREN PASTANESİNDE tatlı,
AYA YORGİ KOYU nda çeşit çeşit balıklarla yüzme,
arasokalarda karşınıza çıkacak eskicilerden kimbilir neler görüp geçirmiş bir kaç parça ev eşyası.
değirmenlerin önündeki kahvede çay....
26 Ağustos 2011 Cuma
biraz hayal kırıklığı var üzerimde...ama sakin ve marur değil...isyan ...dışarı doğru değil içe doğru ilerliyor...
24 Ağustos 2011 Çarşamba
sabah
merhaba,sabah yaşanan öfke atakları,insanın bütün gününü nasılda etkiliyor.sabah enerjisini,huzur ve sakinlik yerine öfke ve nagatife yönelttiğimizde bambaşka bir boyutta buluveriyoruz kendimizi...sabah sabah yoruldum,yordum da...durup dururken olmadı...sebepleri vardı elbet ama kabullenip sakinleşmek daha doğru bir davranış mı olurdu???? belki de evet....kötü bir yolculuktu...
23 Ağustos 2011 Salı
bakhavadaleylekvar: merhaba, bundan böyle burda olacağım...ya da olduğ...
bakhavadaleylekvar: merhaba, bundan böyle burda olacağım...ya da olduğ...: merhaba, bundan böyle burda olacağım...ya da olduğumu sanacağım....yolculuklar yapacağım..madden ve manen olan bu yolculukları burada paylaş...
merhaba, bundan böyle burda olacağım...ya da olduğumu sanacağım....yolculuklar yapacağım..madden ve manen olan bu yolculukları burada paylaşacağım..
havada leylek görmek en sevdiğim duygulardan biridir.sanki çok güzel bir rüya görmek gibi...gitmek istediğim bir yerlere gideceğimi hayal ederim,buna inanırım...bu yüzden havada leylek gördüğümde 'bak!havada leylek var' diye bağırmaya devam edeceğim...
havada leylek görmek en sevdiğim duygulardan biridir.sanki çok güzel bir rüya görmek gibi...gitmek istediğim bir yerlere gideceğimi hayal ederim,buna inanırım...bu yüzden havada leylek gördüğümde 'bak!havada leylek var' diye bağırmaya devam edeceğim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)